Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

09 Ocak, 2012

Yeni Bir Sayfa v.2.

"Yeni Bir Sayfa" ifadesi taptaze koksa da, her yeni sayfa yeni bir yorgunluktur aslında. Yani yeni bir kalp kırıklığı, yeni bir gözyaşı, yeni bir uykusuz gece, yeni bir iştahsızlık, yeni bir yakarış Tanrı'ya ve yine bilindik bir el omuzda "hepsi geçecek" diyen.Yeni bir vazgeçiş bir şeylerden; bir önceki sayfaya kıyasla silinmesi gereken daha fazla anı, unutulması gereken daha çok paylaşım demektir. Geleceğe dair güzel hayallerin; umudun suratına inen yeni bir yumruktur esasında. İşin kötüsü zamanla daha çok bağlanıyor insan sayfasına, daha sıkı tutunuyor, daha çok inanmak istiyor. İki satır karalayıp atmak yerine, üstünü çizsen de bir şeylerin, alabildiğine doldurmak, işlemek, çiçekler, böcekler çizmek istiyor. Kağıt israfının önüne geçmek değil mesele. Akıl başa geldikçe, kavak yelleri kesildikçe ve ayaklar daha sağlam bastıkça yere daha fazla anlam yüklüyor insan her anına. Daha derinleşiyor duygular ve vazgeçmek zorlaşıyor. Daha çok yaralıyor ayrılıklar. Üstelik yaştan beklenen olgunluğun bir bedeli olarak, dahası insanın kendine verdiği değerin bir ispatı olarak daha çabuk toparlanması bekleniyor etraftan. Sonuç mu? İçimizdeki ergen genellikle dışımızdaki yetişkini yendiğinden dolayı her yeni sayfada daha da fazla hırpalanıyoruz.

Oysa ne güzeldi en başta. Tek bir sayfa koymuştuk defterimize. İyisiyle kötüsüyle, acısıyla tatlısıyla tek bir sayfamız olacaktı çünkü. Hayallerimizi çizdik kenarına köşesine. O zamanlar pek yoktu iş, güç, kariyer beklentileri, bize neydi ailesinin varlığından, altındaki arabadan, ayakkabısının markasından. Biz ayağa bakmıyorduk ki. Biz Cahit Sıtkı okumuştuk; aşk adamıydık. "Gönlümüzle, elimizle, kafamızla sevmeye gelmiştik dünyaya; hesapsız karşılıksız". Gözlerine bakardık; kendimizi göremiyorsak sabırla esas adamı beklemeye devam ederdik.

Ve bir gün, hiç ummadığımız bir anda, hiç de ummadığımız biri karşımıza geçip kahramanımız olduğunu iddia etti. İnandık. Sayfanın orta yerine, tamda hayallerimizin, hayatımızın merkezine oturttuk onu. Tekrar tekrar baktık gözlerine, dünyanın en güzel gözleriydi; iyice inandık. İnanmakta haklı olanlar vardı elbette (ne mutlu onlara) ancak pek çoğumuz kandırılmıştık ya da evdeki hesap çarşıya uymamıştı işte. Ya sözde kahramanlar çok güzel rol yapmıştı ya da biz bir şeyleri yanlış bilip, tüm iyi niyetimize, sevgimize ve saflığımıza rağmen bir yerlerde yanlış yapmıştık. Elimizde yıllanmış bir kağıt; yazsan yazılmıyor, atsan atılmıyor. Kalmıştık ortada sudan çıkmış balık gibi, üzerimize yapışmış bir aşkla. Hemen herkes bilir zordur ilk gözleri unutmak. Kimisinin japon balığı, kimisinin zeytini, kimisinin ise denizi, okyanusu...

İlk ayrılık çok acıtmıştı. Biteceğine olasılık bile vermediğimiz için kabullenmek çok zor olmuştu. Kolay değil kapatmıştık koskoca aşk defterini. Artık sevemezdik... Öyle öğrenmiştik, "insan bir kere sever". Bir kez daha sevmeye dahi olasılık vermezken, bir çok kez daha kırılıp döküleceğimizi tahmin edemezdik tabi. Kaldı ki her seferinde daha da fazla yorulacağımızı, ilkinden daha yalnız hissedeceğimizi söyleseler gülerdik muhtemelen.

Biz kapatmışken kapılarımızı, dış dünyada her şey değişmişti. Kadınlar, erkekler, ilişkiler, beklentiler... Her şey bir yana da, kadınlarda aranan vasıflar da değişmişti. Eskiden iyi yemek yapar mı, iyi anne olur mu, saygıda kusur eder mi derlerdi de hepimiz birer gurme olarak yetiştik, titiz ve düzenli olduk, çocukları çok sevdik, büyüklerimizi saydık; otobüslerde yerimizi verdik, poşetlerini taşıdık. Oysa şimdiki zamanda "bunlar olmasa da olur; iş başa düşünce öğrenilir nasılsa, her şeyden önemlisi kariyer" oldu. Uyandığımızda zaman değişmişti evet. Zamanla birlikte değer yargıları da değişmişti. Bambaşka bir dünyaya hatta bambaşka gezegene uyanmıştık sanki. Dış dünyayla yeniden iletişime geçmeye çalıştığımız yetmezmiş gibi, bir de bu değişikliklere uyum sağlama yükü binmişti omuzlarımıza. Ama bunun da üstesinden geldik...

Zaman her şeyin ilacıdır derler; doğruymuş. Biz meğer düşe kalka sevmeyi öğreniyormuşuz; Sil baştan yaşayabilmeyi her şeyi. Başarısız ilişkilerden edinilen geçmiş tecrübeler karşı cinse olan güveni kırsa da, karşımıza çıkan yeni insanlara kuşkuyla yaklaşmamıza neden olsa da aşkın bu gök gürültülü halleri yerini güneşli günlere bırakacak elbette. Biten her ilişki, mutlu bir beraberliğe olan inancımızı biraz daha kırdığı için ve bizi biraz daha ümitsizleştirdiği için daha çok hırpalanıyoruz. Oysa hepimiz biliyoruz ki o bizi bir yerlerde bekliyor... Her yeni sayfa bizi son sayfaya biraz daha yaklaştırıyor.

Ve bir gün, hiç ummadığımız bir anda, hiç de ummadığımız biri karşımıza geçip kahramanımız olduğunu iddia edecek; inanacağız ve bu kez haklı çıkacağız...