Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

26 Nisan, 2012

Spor Yapmak ya da Yapmamak; İşte Bütün Mesele Bu

Candan Erçetin, çok sevdiğim ve hemen her bahar hatırladığım bir şarkısında “Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum, yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar” diye sorar kendisine. Şarkıyı dinlerseniz, devamından da anlayacağınız üzere o da diğer pek çok insan gibi bahar aylarıyla birlikte ortaya çıkan ‘kelebeklerin’ etkisiyle sorgular bunu. Bense dolabımın yazlık köşesindeki kıyafetlerimi çıkartıp, hiçbirinin içine sığamadığım zamanlarda…
Yaz aylarına adaptasyon sürecindeki motivasyonum normal insanlardan biraz farklı oluyor. Ben her baharı, yazın gönül rahatlığıyla havuza-denize girebilme telaşıyla kilo vermem gerektiğini düşünerek ve spor yapmayı alışkanlık haline getirmem gerektiğine tekrar tekrar inanarak geçiririm. Güneş biraz ısıtmaya, kıyafetler hafiften incelmeye başladığında yaptığım ilk şey yılın ortalama iki bilmediniz üç ayı kullandığım spor salonlarına bu kez bütün bir yıl düzenli bir şekilde spor yapmak ümidiyle üye olmak olur. Spor salonlarının en sevilen üye modeliyimdir anlayacağınız; para verip gel(e)meyenlerden. Bu döngü ben kendimi bildim bileli vardır ve ne yazık ki boşa saçtığım paraların yanında her yıl yaşadığım kilo verme stresi de yanıma kar kalır. Bir de işin sağlık boyutu var ki gün geçtikçe, akıl başa geldikçe daha da ön plana çıkıyor.
Güleyim mi ağlayayım mı bilemiyorum ama benim hala umudum var. Hala daha günün birinde bir dönüm noktasına geleceğime ve biraz özveriyle sporu hayatımın bir parçası olarak benimseyip kış aylarıma entegre edeceğime inanıyorum. Ancak belirli bir yaştan sonra alışkanlıkları değiştirmenin ya da ne kadar istesek de yeni alışkanlıklar kazanmanın zorluğu aşikâr; sahip olduğumuz hobilerimizi bile yitiriyoruz zamanla. İşte bu nedenlerle; sağlıklı ve fit olmak adına her bahar kendimizle cebelleşmemek için ve hayatın diğer beklentileri karşısında kolaylıkla vazgeçip arka plana atmamak için spor alışkanlığının çocuk yaşta kazanılması gerektiğine inananlardanım.
Bu noktada ailelere çok iş düşüyor. Çünkü küçük yaşta çocuğun eğiliminin; hangi spora yatkın olduğunun ya da hangi sporu severek yapacağının gözlemlenmesi, bir de hevesinin kırılmasına izin vermeden uzun yıllar bu sporla uğraşması için uygun zeminin hazırlanması gerekiyor. Uygun zeminden kastettiğim herkesin kendi maddi imkânları çerçevesinde biraz fedakârlık ve biraz da sabır. Bu arada kendi tecrübelerime dayanarak naçizane bir tavsiyede bulunmak isterim; çocuğun hangi sporu severek yapacağı konusunda kendini bulmasını beklerken daldan dala konmasına uzun yıllar izin vermemek gerekiyor. Tutkuyla bir spor dalına bağlanmıyorsa, içlerinde en keyif aldığını daha fazla sevmesi için sabırla işlemek daha doğru bir yol olabilir diye düşünüyorum. Aksi takdirde ortaya benim gibi her spor dalından biraz anlayan ancak hiçbirini çok iyi yapamayan modeller ortaya çıkabilir.
Yakın çevremden de gözlemleyebildiğim kadarıyla artık aileler bu konuda da oldukça bilinçli, haliyle yeni nesil çocuklar ise bir o kadar şanslı. Hemen her aile, imkanlar dahilinde çocuğunun bir sporla ilgilenmesi konusunda son derece istekli görünüyor. Çocukların sporla olan ilişkilerinin artmasında, eğitim sisteminin de gelişiyor olmasının katkısı olabilir elbette, zira okullarda spor dersleri serbest zaman gibi görülmüyor artık. Eskiye kıyasla okullarda daha fazla alternatif sunulmakla beraber, derslerde daha çok ciddiye alınıyor. Ancak sebebi ne olursa olsun minik sporcuların, en azından sporla uğraşan miniklerin sayısının arttığını büyük bir memnuniyetle gözlemleyebiliyorum.

Her şey bir yana, ilerleyen yaşlarda, işle ev arasında gidip gelen hayatlarımıza renk katabilmek adına sosyal bir hobi olarak da bu tarz alışkanlıkların kazanılmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Millet olarak çok fazla zaman ayırmıyoruz ne yazık ki ama umarım önümüzdeki yıllarda; daha bilinçli gelen yeni nesille birlikte sporun hayatımızdaki yeri daha da artar.

Güzel bir hafta sonu etkinliğinde tenis raketlerine aşinalıkları ve korta hâkimiyetleriyle beni büyüleyen (fotoğraflarda görebileceğiniz) minik kahramanlarım Ecem ve Ege’nin uzun yıllar bu sporun peşini bırakmamaları ve ailelerinin bu konudaki özverilerini hiç yitirmemeleri dileğiyle…